28 Ocak 2012 Cumartesi

En Son Bunları Okudum


Çalışmaya başlamış olabilir ama iş hayatı beni bozmadı kitaplarımı okumaya sevdiğim serileri takip etmeye devam ediyorum vakit buldukça, ben istendiğinde kitaplar için vakit ayrılabileceğinden kesinlikle eminim. En son bazı serilerin devamı olan kitapları okumuştum. Kısaca biraz bahsedeyim neler okuduğumdan.

Tanrıça Serisi 4. Kitap : Gül Tanrıçası

Gece evi serisini takip edenler bilir tanrıça serisini, genelde yeni dünyadan bir ölümlü ve antik dünyadan ölümsüz bir tanrı arasında geçen aşkı anlatır. Kavuşmalar fantastiktir tanrıların dünyasını, onların aşkı bulmalarını görürsünüz. Kimilerine göre fazla romantik olabilir bu kitaplar, bazı açılardan haklı bulabilirim sizleri:)

Kısaca Gül Tanrıçasından bahsedicek olursam bu kitapta diğer kitaplardan farklı olarak, bir canavara aşık olabilir misiniz? teması işlenmişti. Bir erkeğin kalbine ve duygularına sahip ancak bir boğanın bacakları ve boynuzlarının bulunduğu bir canavar: minotaurus. Annesinin bile kendisinden nefret ettiğini düşünen yalnız bir koruyucu, Gül bahçesinin koruyucusu olan bu canavarın da aşık olabileceğini hiç düşündünüz mü?
Aşık olduğu kadın ise güller için ölümü göze alabilen Mikki.

Birazda kitap arkasındakilere göz atarsak;

"Empusai ailesinin gülleri, ailenin kadınlarının bahçeleri için feda ettiği kan damlaları sayesinde yüzyıllar boyunca çiçek açmıştır. Mikki, ailesinin bu tuhaf geleneğini sürdürmesinin yanı sıra normal hayatına da devam etmektedir Ta ki farkında olmadan bir ritüeli tamamlayıp kendini Gül Diyarında bulana dek...

Çok uzun bir zaman önce büyük bir öfkeye kapılan Tanrıça Hekate, Gül Diyarıyla birlikte Diyar'ın koruyucusunu da sadece bir rahibenin bozabileceği sihirle büyüler ve şimdi bu sihrin ortadan kaldırılması konusunda Mikki'ye güvenmektedir.

Canavar gibi görüntüsüyle Koruyucu ilk başta Mikki'nin korkmasına neden olur ancak kısa zamanda kadının, o ana dek hiçbir erkeğin yapamadığı kadar ilgisini çekmeye başlar. Ama hem Gül Diyarı'nın hem de Koruyucu'nun kurtuluşu, Mikki'nin yaşam kaynağı olan kanını feda etmesine bağlıdır..."

Bir sonraki yazıda okuduğum diğer kitapları yazacağım,
İyi Okumalar..



4 Eylül 2011 Pazar

Başka bir Fantastik Seri:)

Muhtemelen blog'u okuyan herkesin anladığı gibi Fantastik kitap hayranlarındanım:) Takip ettiğim oldukça fazla seri var ve yakın zamanlarda bu serinin 5. kitabını okudum. Bu serinin fotoğraflarını koymadan önce kitaplardan genel olarak bahsedeyim; kitapta aklınıza gelebilecek her türlü ilginç yaratığı bulabilirsiniz-cadılar, karabasanlar, ejderhalar,vampirler,şekil değiştirenler vb.. Saydığım fantastik yaratıklar sadece kitaptakilerin bir kısmı olduğunu söylemeliyim. Bazı türlerin tamamına genel olarak peri deniliyor ve kitaptaki kahramanlarımız Yarı Peri(Anneleri insan ve Babaları peri).

Serinin bir güzelliği her kitabın bir kardeşin ağzından anlatılıyor olması, Yarı peri olan 3 kardeşin dünyayı kötü cinlerden kurtarmak için çabalamasını ve bu arada kendi şahsi problemleriyle uğraşmalarını anlatıyor kitaplar. Kardeşlerden biri Cadı, diğeri kediye dönüşen bir yarı peri, sonuncusu ise bir vampir(iyi olanlardan).

Kitabın her seferinde farklı bir karakterin ağzından anlatılması benim oldukça beğendiğim taraflarından biri, sevmediğim yanı ise her kitapta bir önceki yaşananlardan sürekli bahsedilmesi, eğer kitapları peş peşe okursanız bu biraz sıkıcı olabiliyor.

Alışılmış fantastik kitaplardan oldukça farklı bir seri olduğunu düşünüyorum. Fantastik bir şeyler okumak isterseniz tavsiye ederim. Kitaplar sırasıyla: Cadı-Değişim-Karanlık-Ejderha Cadı-Gece Avcısı-Şeytan Kadın. Şeytan Kadın'ı henüz okumadım ancak 1 hafta içinde muhtemelen okumuş olurum, kitabın çıktığını yeni öğrendim:)















Aklından Bir Sayı Tut


Şu aralar en çok okunan kitaplardan biri "Aklından Bir Sayı Tut". Bu Kitap Polisiye/Gerilim tarzında. Okumaya ilk başladığınızda "vay be!" dedirtse de ortalarda biraz sıkıyor insanı çünkü olaylar başlangıçta yavaş ilerliyor ve bana kalırsa da başları biraz durağandı. Ancak 150 sayfadan sonra kitap hareketleniyor ve gerilim artıyor. Belkide başlangıç bölümleri bana durağan gelmiş olabilir ama ben çok ağır okudum bu kitabı diyebilirim:) Genelde bu tarz kitapları bitene kadar elimden bırakmama taraftarıyım:)
Fazla uzatmadan kitabın kendi türleri içinde iyilerden biri olduğunu söyleyebilirim.

Arka kapağa göz atarsak:

Mark Mellery, posta kutusuna bırakılmış imzasız bir mektup alır. Mektupta şöyle yazmaktadır:"Aklından herhangi bir sayı tut-1 ila 1000 arasında herhangi bir sayı." Mellery öylesine 658 sayısını tutar. Not şöyle devam etmektedir: "Sırlarını nasıl bildiğimi göreceksin. Küçük zarfı aç."

"Aldıklarını geri vereceksin
Vermiş olduklarını aldığın zaman.
Biliyorum ne düşündüğünü,
Ne zaman uyuduğunu,
Nereye gittiğini,
Nereye gideceğini.
Seninle randevumuz var,
Bay 658"


Bakalım bu sayı oyununun nasıl yapıldığını ve katilimizin kim olduğunu polislerden önce bulabilecek misiniz?

22 Temmuz 2011 Cuma

Kaosun Sırları

Yazar bu romanda yazım tarzını tamamen değiştirmiş diyebilirim. Bir seri katil yok, katillerin peşinde koşturan polisler yok. Yazar zaman zaman Kamel Nâsır'ın blogundan alıntılar yapmış. Aslında insanı etkileyen ve düşünmeye sevk eden kısımlarda buralar diyebilirim. Kitap hayatımızın iplerinin aslında kendi elimizde olmadığını ve hepimizin büyük güçlerin oyuncağı olduğunu vurguluyor. Amerika ile ilgili ilginç düşünce ve görüşler yer alıyor. 11 Eylül olaylarının arkasında nelerin olabileceği ile ilgilide büyük iddialara sahip. Zeitgeist belgeselini izlediyseniz ve sevdiyseniz bu kitabı kesinlikle okumalısınız.

Kitabın arka kapağından; " Ezoterizm, gizli kodlar, binlerce yıllık tarikatlar, komplolar... Aynı konuyu işleyen Kötü Ruh, Zamanın Kanı adlı eserlerinden sonra Fransız gerilim romanları ustası Maxime Chattam bizi saate karşı, aynanın diğer tarafındaki ölüme karşı korkunç bir yarışın içine sokuyor.

Aynalar "Gölgeler"in işgaline uğradığında Yael'in hayatı kabusa dönüşüyor ve şiddetle, karmaşayla iç içe bir yaşam başlıyor onun için. Dünyaya verilmek isteneb bu mesajların sebebi ne? Dünyayı yok etmek isteyen insanlar kim ve bunu neden yapıyorlar?"


Zamanın Kanı

Maxime Chattam bu kitapta biraz farklılığa gitmiş gibi duruyor. İki farklı zaman ve iki farklı öykü var kitapta ve okurken bu ikisinin nasıl bağlanacağı ile ilgili insan düşünmeden edemiyor. Başları biraz sıkıcı başlıyor ancak devamında insan merakına yenik düşüyor. Bu kitapta tanıdığımız karakter Brolin malesef yok. Yeni karakterler ve yeni olaylarla tanışmaya hazırsanız kitabın arka kapağına geçeyim:)

" 2005 sonbaharı... Marion acilen Paris'ten ayrılmak ve ortadan kaybolmak zorundadır. Hayatı söz konusudur. DST'nin adamları onu dini bir tarikatın yaşadığı Mont-Saint-Michel'e götürür. Ancak çok geçmeden, Marion gözetlendiğini fark eder.

Mart 1928, Kahire... Gece sokağa çıkan çocuklar kaybolur ve bir süre sonra cesetleri çevredeki yeraltı mezarlarında bulunmaya başlar. Şehirde bir söylenti yayılır: Binbir Gece Masalları'nın korkunç Gûl'u geri dönmüştür. Tamamen ilgisiz görünen bu iki olay, aslında karmaşık bir şekilde birbirleriyle bağlantılıdır."

Kara Büyü

Arayı fazla soğutmadan Maxime Chattam'ın 3. kitabından devam edeyim. Maxime Chattam'ın kitaplarını okuyalı oldukça zaman oldu aslında ancak sizlerle paylaşmama pek de engel değil. Kara Büyü kitabını okurken yazarın kurguladığı cinayetlere "vay be!" demeden geçememiştim. Çünkü oldukça yaratıcı ve farklı buluyorum:) Bu kitaptada ana karakter Brolin ve 2. kitabın özetinden hatırlayacağınız Annabel O'Donnoel. Brolin özel dedektif olarak çalışmaya devam ediyor ve yeni bir sır perdesini aralamak için elinden geleni yapıyor. Örümcekleri seviyorsanız, bu kitabı okuduktan sonra belki kararınız değişebilir:)

Fazla uzatmadan kitabın arka kapağındaki özete geçiyorum.

"Ölüm kol geziyor. Şehirde, ormanda... Marketlerde,evlerde... Sokağa çıkamayan, alışverişe gidemeyen insanlar... Market raflarında, evlerdeki dolaplarda, yatak altlarında, ayakkabıların içinde aniden karşılarına çıkan, onları sokan son derece zehirli örümcekler,karadullar... Yaşanan örümcek korkusu bir kabusa dönüşüyor, şehrin kolektif kabusuna. Uyurken kocalarının yanlarından kaçırılan genç kadınlar... Portland'ın elli kilometre doğusu... Oregon eyaleti... Hood Tepesi'ndeki orman... Akıl almaz ölümler...

Ormanda insanın ulaşamayacağı yerlerde bulunan örümcek ağıyla sarılı cesetler. Ve cesetlerin yüzlerinde donup kalmış ölüm anının şaşkınlık ve dehşet dolu ifadesi. Ölüm örümceklerle mi geliyor? Bu büyüklükte bir ağı bir örümcek örebilir mi? Yoksa bu, eşi benzeri olmayan bir yaratığın eseri mi? Ölümlerin ardında kim ve kimler var?
Brolin ve Annabel bu ağların esrarını çözebilecekler mi?"

Umarım beğenirsiniz:) İyi okumalar

Karanlığın Soluğu

Polisiye/Gerilim tarzında sevdiğim yazarlardan Maxime Chattam'ın ikinci kitabı Karanlığın Soluğu. En az ilk kitap kadar başarılı bir gerilim kitabı olmakla beraber yazar ikinci kitabında da ana karakter olarak yine Joshua Brolin'i kullanmış. Ancak artık Brolin polis teşkilatında çalışmamaktadır. Bunun yerine özel dedektif olarak çalışmaya devam eder. İlk kitapta olduğu gibi sonunu kestiremeyeceğiniz ve bir solukta okuyabileceğiniz bir kitap.

Fazla uzatmadan kitabın arka kapağındaki özete göz atarsak;

"New York. Kış. Kafa derisi yüzülmüş bir kadın. Çırılçıplak. Elinde başka bir kadının kafa derisi... Bu işkence görmüş beden, cehennemden kaçtığını iddia ediyor. Şeytan'ın tapınağından... Fotoğraflardaki, acı ve dehşetle çarpılmış bu onlarca yüz nereye bakıyor? Karla kaplı sokaklarda nasıl bir canavar dolaşıyor? Nerede saklanıyor? Ya kadın haklıysa? Ya katil Şeytan'ın ta kendisiyse?

Kentin cehennemi atmosferinde kahramanımız Joshua Brolin ve genç dedektif Annabel O'Donnel bir kapı arıyor... Karanlığın içinde bir kapı... Dehşetin bin bir türüne açılan bir geçit..."

Bu arada yazarın Kriminoloji eğitimi aldığını söylemiş miydim? Bu eğitim kesinlikle yazarın kitaplarında kendini gösteriyor ve katillerin kimliğine yaratıcı biçimde yansıyor. Sizlere iyi okumalar;)